Kullanıcı mesaj:Hassanzadeh

Sayfa içeriği diğer dillerde desteklenmemektedir.
wikishia sitesinden

lütfen bu değişikliğin sebebini açıklarmısınız. Muaviye, lakayt ve sorumluluk taşımayan oğlu Yezid’in[1] hilafetini sağlamlaştırmak için çok uğraşmıştır. Sonunda hicretin 60. Yılında ölen Muaviye, oğlu Yezid’i kendi yerine atamıştır.[2]
+ Muaviye, umarsız ve sorumluluk taşımayan oğlu Yezid’in[3] hilafetini sağlamlaştırmak için çok uğraşmıştır. Sonunda hicretin 60. Yılında ölen Muaviye, oğlu Yezid’i kendi yerine atamıştır.[4]
UMARSIZ DİYE BİR DEYİM VAR MI? ACABA!

İmam Bakır (a.s) diye meşhur olan Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip (a.s), Şiaların beşinci imamıdır. İmamet süresi 19 yıldır. Küçük yaşında iken Kerbela vakıasında hazır bulunmuştur. İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) zamanında Şia’nın yayılması için tarihi koşulların münasip olması İmam’ın Şia’nın büyük ilmi kıyamını gerçekleştirmesine neden olmuş ve daha sonra İmam Cafer Sadık (a.s) zamanında doruk noktasına çıkmıştır. Kabri şerifleri Medine’de Cennetü’l Baki mezarlığındadır. Bazı kaynaklarda, Hişam b. Abdulmelik’in onun şehadetindeki faktör olduğu belirtilmiştir. Bazıları İbrahim b. Velid’in zehirletilerek şehit edilmesindeki faktör olduğu belirtilmiştir.[5]
+ İmam Bakır (a.s) diye meşhur olan Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip (a.s), Şiaların beşinci imamıdır. İmamet süresi 19 yıldır. Küçük yaşında iken Kerbela vakıasında hazır bulunmuştur. İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) zamanında Şia’nın yayılması için tarihi koşulların münasip olması İmam’ın Şia’nın büyük bilimsel ayaklanmasının gerçekleştirmesine neden olmuş ve daha sonra İmam Cafer Sadık (a.s) zamanında doruk noktasına çıkmıştır. Kabri şerifleri Medine’de Cennetü’l Baki mezarlığındadır. Bazı kaynaklarda, Hişam b. Abdulmelik’in onun şehadetindeki faktör olduğu belirtilmiştir. Bazıları İbrahim b. Velid’in zehirletilerek şehit edilmesindeki faktör olduğu belirtilmiştir.[6]


bilimsel ayaklanmasının NEDİR LÜTFEN CEVAP VERİN.



Hz. Ali (aleyhi selam)

Fiziksel Gücü

او بوده که درِ قلعه خیبر را کَند، در حالی که جمعی تلاش کردند آن را برگردانند ولی نتوانستند
Hayber kalesinin kapısını yerinden söküp bir kenara atmış ki bir grup onu çevirmek istemiş, ama başaramamıştır. 

sizin metniniz;

Hayber kalesinin kapısını yerinden söküp bir kenara atmış, sonra bir kaç kişi bile onu kaldırıp tekrar yerine koymayı başaramamışlar. 

Tarikat İlmi

علم طریقت صاحبان علم طریقت و حقیقت و احوال تصوف سندشان را به امام علی(ع) می‌رسانند و خرقه که شعار صوفیه است بر این امر دلالت می‌کند İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Tarikat, hakikat ve tasavvuf ilim sahipleri senet ve belgelerini İmam Ali’ye (a.s) dayandırmaktadırlar ve sufilerin şu ana kadarki şiarı olan “خرقه/hırka” buna delalet etmektedir.[7] sizin metniniz İbn Ebi’l Hadid şöyle diyor: Tarikat, hakikat ve tasavvuf ilim sahipleri senet ve belgeleri İmam Ali’ye (a.s) dayanmaktadırlar ve sufilerin şu ana kadarki şiarı olan “خرقه/hırka” buna delalet etmektedir.[8]

Hacc

Sıhhat Şartları

Ancak başka İslam mezheplerinden birine inanıp sonra shi’i olması halinde fakihlere göre, kendi mezhebi üzere yerine getirdiği haccı, bir erkânını ihlal etmemesi durumunda, tekrarlaması gerekmez, bu metni şöyle değiştirmişsiniz: Ancak başka mezheplerden birine inanıp sonra müslüman olması halinde, kendi mezhebi üzere yerine getirdiği haccı, bir erkânını ihlal etmemesi durumunda, tekrarlaması gerekmez.


Has kimselere ait olan oruç şudur: Yukarıdaki durumlara dikkat etmekle birlikte, onun kalbi de oruçlu olur. Yani kalbini, Allah’tan gayrısına teveccüh etmekten keser, kendi nefsini, nefsin isteklerinden ve şehvetlerinden korur. Öyle ki, günahın düşüncesi dahi kalbine gelmez. +

  1. Has kimselere ait olan oruç şudur: Yukarıdaki durumlara dikkat etmekle birlikte, onun kalbi de oruçlu olur. Yani kalbini, Allah’tan başkasına ilgilenmekten uzak tutar, kendi nefsini, nefsin isteklerinden ve şehvetlerinden korur. Öyle ki, günahın düşüncesi dahi kalbine gelmez.

lütfen bu değişikliğin sebebini açıklarmısınız.

Öncelikle geç cevap verdiğimden dolayı özür dilemek istiyorum. "teveccüh" kelimesi yerine "ilgilenmek" kelimesini kullandım. Çünkü günümüzde türkçede teveccüh kelimesi bir iltifata karşı kullanılan bir kelimedir; birisine iltifat edersiniz, o da size "teveccühünüz" diye cevap verir. Ama halk arasında teveccüh kelimesi ilgilenmek anlamında pek kullanılmaz. Buradaki ve bir çok yerdeki değişiklik yapmamın asıl sebebi, kelimelerin yanlışlığı değil, benim amacım metnin kolaylaşması, daha yaygın kelimelerin kullanılması ve böylece daha çok kişiye hitap etmesi. Ama tabiki yaptığım değişikliklerden dolayı metnin anlamı değişiyorsa, tabi ki beni uyarırsanız, memnun olurum.

Sadr-ı İslam’da oruç tutanlar için şimdiki durumlarına ilaveten, iki şeye daha riayet etmeleri vacip kılınmış, ancak daha sonraları bu iki vacip nesholunmuş, yani kaldırılmıştır:
+ Sadr-ı İslam’da oruç tutanlar için şimdiki durumlarına ilaveten, iki şeye daha uymaları vacip kılınmış, ancak daha sonraları bu iki vacip iptal olmuş, yani kaldırılmıştır:

"İmam Hüseyin (aleyhi selam)" makalesinde yapmış olduğunuz değişikliklere bazı eleştirimiz olacak: Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis: “ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister kıyam etsinler ve isterse etmesinler.” cülmesini;

Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) nakledilen şu hadis: “ابنای هذان امامان قاما او قعدا/Bu iki oğlum (Hasan ve Hüseyin), imamdırlar, ister ayaklansınlar, ister ayaklanmasınlar.” şeklinde değiştirmişsiniz, kıyam etmek, arapça bir kelime olsada türkçede kullanılan bir terimdir, ve ayaklanmak bu terimin tam karşılığı değildir, çünkü kıyam etmek müsbet bir mana içirerken, ayaklanmak olumsuz bir mana içerir. "ayaklanma" teriminin "kıyam" terimine göre daha yaygın olduğundan dolayı, bu değişikliği yaptım ve bildiğim kadarıyla ayaklanma kelimesinin ne artı ve ne eksi anlamı var, ayaklanma kıyam ve başkaldırma demek, iyi de olabilir, kötü de.

İmam Hüseyin’in tebliğ çalışmaları, cümlesini; İmam Hüseyin’in tanıtım çalışmaları, olarak değiştirmişsiniz ki, tanıtım kelimesi genel bir manaya delalet etsede, her zaman tebliğ kelimesinin yerini alamaz.


Memurlarına da Resulullah (s.a.a) evladına karışmamalarını ve ona saygısızlık etmemelerini öğütlerdi, cülesinin, Memurlarına da Resulullah (s.a.a) evladına karışmamalarını ve ona saygısızlık etmemelerini emrederdi. şeklinde değiştirmişsiniz, eğer asıl metine uygunluğu söz konusu değilse, emir terimi öğüt kelimesinin yerine geçemez.

Bunda o kadar çok aşırıya giderdi ki hatta babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi. cümlesini; Bunda o kadar çok aşırıya kaçardı ki babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi. şeklinde değiştirmişsiniz, ki bir cümlede, bir kelimenin tekrarlarnması yerine, ayı manada iki kelime gelmesi daha akıcı olur. Bu yüzden bu tasih işlemide yerinde olmamıştır.

Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap partisi düzenlemiştir. cümlesini; Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap eğlencesi düzenlemiştir. şeklinde değiştirmişsiniz, ki şarap eğlencesi , şarap partisi deyiminin yerini tutmaz,

Akrabalarından ve taraftarlarından bir grubu toplayarak hükümet konağına gitti. cülesini; Akrabalarından ve savununanlarindan bir grubu toplayarak hükümet konağına gitti. şeklinde değiştirmişsiniz, ki savununanlarindan, taraftarlarından kelimesinin yerini alamaz çünkü farklı anlam taşıyorlar.

“Asla ve asla, bizler canımızdan geçtik,

cülesini; “Asla ve asla, bizler canımızdan vazgeçtik, şeklinde değiştirmişsiniz, ki candan geçmek bir deyimdir, candan vazgeçmek diye bir deyim de yoktur.

başka bir örnek;

Hükümet güçleri'ni,  Hükümetin başındakiler olarak değiştirmişsiniz, ki farklı manalar taşıyorlar.

bu konuda haklısınız, Hükümetin başındakiler yerine tekrar Hükümet güçleri yazdım

başka bir örnek; Hüseyin (a.s) ve yarenleri ile su arasında set olmasını ve hatta bir damla bile su içmemelerini için engel olunması emrini verdi. sizin cümleniz; Hüseyin (a.s) ve yarenleri ile su arasında baraj oluşturmasını ve hatta bir damla bile su içmemelerini için engel olunması emrini verdi. baraj kelimesi her yerde set manasını vermez başka örnekler;

bir gece mühlet verir.
bir gece zaman verir. zaman her yerde mühlet kelimesinin yerini alamaz.

"mühlet" kelimesi daha çok mahkemelerde kullanılır ve halk arasında bir şeye zaman vermek, mühlet vermek anlamında kullanılır

İmam'ın (a.s) şehadetinden hemen sonra başlayan inkılabi hareketler ve ayaklanmalar uzun yıllar devam etti. 
İmam'ın (a.s) şehadetinden hemen sonra başlayan devrimci hareketler ve ayaklanmalar uzun yıllar devam etti. aynı sorun.

Muharrem ayı matemi; Şiaların İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerini anmak ve yaşanan acı ve musibetleri hatırda tutup gerekli dersler çıkarmak için. Muharrem ayı matemi; Şiaların İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerini anmak ve yaşanan acı ve musibetleri akılda tutup gerekli dersleri çıkarmak için. aynı sorun. bu eleştiriyi dikkate alıp, haklı görüyorsanız değişiklikleri geri almanızı umarım.

yeni örnek: İran’ın fethinde Ömer, Selmân ve Huzeyfe’yi İslam ordusunun öncü ve kılavuzu olarak görevlendirmiştir.[9] Medâin fethinde Selmân, İslam ordusu adına İranlı ileri gelen komutanlarla müzakere görevini üstlenmiştir. + İran’ın fethinde Ömer, Selmân ve Huzeyfe’yi İslam ordusunun öncü ve danışmanı olarak görevlendirmiştir.[10] Medâin fethinde Selmân, İslam ordusu adına İranlı ileri gelen komutanlarla müzakere görevini üstlenmiştir. bu cümlede danışmanı, kılavuzu kelimesinin yerine kullanılmaz. bu cümlenin farscası: در فتح ایران، عُمَر او و حذیفه را پیشگام و راهنمای سپاه اسلام قرار داد.

  1. Tabatabai, Şia der İslam, s. 207, 208.
  2. Tabatabai, Şia der İslam, s. 208.
  3. Tabatabai, Şia der İslam, s. 207, 208.
  4. Tabatabai, Şia der İslam, s. 208.
  5. Tabatabai, Şia der İslam, s. 217.
  6. Tabatabai, Şia der İslam, s. 217.
  7. İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 19.
  8. İbn Ebi’l Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, c. 1, s. 19.
  9. Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 4, s. 41.
  10. Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 4, s. 41.