Fatır Suresi

wikishia sitesinden
(Fatır Suresinin Arapçası sayfasından yönlendirildi)
Fatır Suresi
Fatır
Sure Numarası35
Cüz22
Nüzul
Nüzul Sırası43
Mekki/MedeniMekki
İstatistiksel Bilgiler
Ayet Sayısı45
Kelime Sayısı780
Harf Sayısı3228


Fatır Suresi (Arapça: سورة فاطر) Fatır Suresi veya Melekler Suresi, 35-ci suredir ve Kuran'ın 22-ci bölümünde yer alan Mekki surelerinden biridir. Bu sûre Allah'a hamd ile başladığı için Hamidat sûrelerinden sayılmıştır. Fatır Suresi, Meadı, kıyamet gününün şartlarını, kafirlerin içinde bulundukları sıkıntı ve pişmanlıklarını anlatmakta, insanları dünyanın görünüşlerine ve şeytanın vesveselerine aldanmaya karşı uyarmaktadır. Bazı ilahi nimetlerden bahsetmek, Kur'an okumak, namaz kılmak ve infak vermeye vurgu yapmak bu surenin diğer konularıdır.

Allah'ın ihtiyaçsızlığı ve insanların muhtaçlığını anlatan 15-ci ayet ile ilahi adaleti ve kıyamet gününde azabın şiddetini gösteren 18-ci ayet, Fatır suresinin meşhur ayetleri arasındadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu sureyi okumanın fazileti ile ilgili olarak, kim Fatır suresini okursa, kıyamet günü onu cennetin üç kapısı kendine doğru davet edecek ve bu kapılardan herhangi birinden isterse girebilecektir, buyurmuştur.

Tanıtım

Miladi 8. Yüzyıla Ait Küfe Hattıyla Yazılmış Fatır Suresi'nin İlk Ayetleri

Bu sure adını, birinci ayette geçen "Fatır" kelimesinden alır. Bu surenin bir diğer adı “Melaike” suresidir. [1]Zira birinci ayette meleklerden, onların misyon ve yaratılma gayesinden bahsedilmektedir. Bu ayet-i kerimede kullanılan "Fatır" sözcüğü, yerin ve göğün yaratıcısı ve Rabbi anlamına gelmektedir. [2]Bu ayette meleklerin “ecnehe” sahibi, yani, kanatlı oldukları zikredilmiştir.[3] Bu sure, hamd ile başlayan beş surenin sonuncusudur. Ayet: “el-Hamdulillah”, yani Allah’ın hamd ve şükrü ile başlamaktadır. Ayet sayısı 45, Şam ve Medine karilerine göre ise, 46’dır; ancak birinci görüş daha doğrudur.

Sure, 780 kelime ve 3228 harften oluşmaktadır. Mushaf’taki resmi sırasına göre otuz beşinci[4] ve iniş sırasına göre ise, kırk üçüncü suredir. Mekki surelerdendir. Hacim olarak mesani surelerden ve bir hizip kadardır.[5]

İçeriği

Bu sure, insanları dünya gururundan, şeytanın fitne ve vesveselerinden sakındırmakta; insanların fakir ve Allah’ın ise, zengin olduğunu vurgulamaktadır.

İnsanlara, veliyi nimetlerini tanımaları için verilen nimetler hatırlatılmakta ve "mead", "yeniden diriliş", "kıyamet sahneleri", "kâfirlerin pişmanlık ve nedametleri" ve "yeniden dünyaya dönmek isteyişleri" gibi konulara değinmektedir.[6]


Tefsir

İslam Peygamberinin (s.a.a) İnsanları Hidayet Etme Çabası

Yüce Allah, sekizinci ayet-i kerimede Allah Resulü’ne (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor." Bu ayeti kerimedeki kavram, Şuara Suresi üçüncü ayeti kerimesindeki kavramla aynıdır. [8] Yüce Allah, Şuara Suresi üçüncü ayeti kerimede şu şekilde buyuruyor: "Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye âdetâ." [Not 1]

Kur’an-ı Kerim’de bu tabirin tekrar edilmesi, İslam Peygamberinin (s.a.a) risaletini yerine getirmek ve insanları hidayet etmek için ne kadar canı gönülden çaba harcadığını ortaya koymaktadır. [9]

Hidayet ve Sapkınlık Allah’ın mı, Yoksa İnsanın mı Elindedir?

Yüce Allah, sekizinci ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Hiç şüphe yok ki Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevk eder." Bu ayet-i kerimenin zahiri manasına göre, irade, ihtiyar insandan nefy edilmektedir. Ancak, Tabersi’nin ‘‘İhticac’’ kitabında naklettiğine göre, İmam Hadi’nin (a.s) Ahvaz halkı için yazmış olduğu mektubunu iki farklı şekilde mana edebiliriz:

  • 1-Eğer Yüce Allah istediği herkesi hidayet edecek ve saptıracak olursa, o halde cezalandırmanın ve mükâfatın ne anlamı var. Halbuki insanın yapmış olduğu tüm işlerin iyiyse mükâfatı, kötüyse de cezası bulunmaktadır. Öyleyse ikinci mana daha doğrudur.
  • 2-Allah tarafından hidayet bulmak, yani "tanıtmak" manasına gelmektedir. Yani Yüce Allah hidayet yolunu insana göstermektedir. Aynı Fussilet Suresi 17. ayet-i kerimede buyurduğu gibi. [10]

Oysa bu durumda karar verme mekanizması insanın kendi ihtiyarındadır. [11]

Her halükarda bazı tefsirciler, hidayet ve dalaletin iki merhalesi olduğunu söylemekteler. Birinci merhalede Allah, insanı mecbur etmiyor; yani insan ihtiyar sahibidir. Ancak eğer insan delalet ve sapkınlığı seçerse, birtakım cezalandırılmaları ve sapkınlıkları da beraberinde getirecektir. Öyle ki ikinci dalalet ve sapkınlık, Allah’ın fermanı iledir. Aslına bakılırsa bu, gerçekte insanın itaatsizlik yaparak, hak yoldan ayrılmasından kaynaklanmaktadır.

İşte bundan dolayı, bu ayetlerin asıl maksadı, yani ikinci dalalet ve sapkınlık Allah’ın ihtiyarındadır. Hidayette aynı şekildedir. [12]

İmamların (a.s) Velayeti Kabul Edilirse, Ameller Kabul Olur

إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ

O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a amel-i sâlih ulaştırır. [13]

Tefsir kitaplarında zikredilen rivayetlere göre «الکلم الطیب» "güzel sözler"den maksat, Allah’ın birliğine, Allah Resulü’nün (s.a.a) Nübüvvetine, İmam Ali’nin (a.s) ve diğer İmamların (a.s) velayetine şehadet getirmektir. «والعمل الصالح» "amel-i sâlih"ten maksat ise, "getirmiş olduğu bu şehadetlere kalbi olarak inanmak" demektir. [14]

Şeyh Kuleyni, "Kâfi" kitabında şöyle yazıyor: İmam Sadık (a.s) bu ayet-i kerime hakkında şu şekilde buyurdu: "Maksat, biz Ehlibeyt’in (a.s) velayetidir. (Eliyle göğsünü işaret ederek) Öyleyse Allah-u Teâlâ, gönlünde bizim velayetimiz olmayan kimselerin amelini yukarı götürmez (kabul etmez). [15] [Not 2]

Vehhabilerin Ölülere Tevessül Etmenin Yasak Olduğuna Dair Delilleri

Yirmi ikinci ayet-i kerimede şöyle beyan edilmiştir: "Ve ne de dirilerle ölüler eşit olur; şüphe yok ki Allah, dilediğine duyurur ve sen kabirlerdeki ölülere duyuramazsın."

Vehhabiler, bu ayet-i kerimeyi kanıt olarak sunuyor ve şöyle söylüyor: Ölülere Tevessül etmek, Nebilerin ve Allah’ın veli kullarının ruhları dahi olsa, batıldır. Zira bu ayet esasınca, ölüler sesleri işitemez; insanların hacet ve isteklerini de yerine getiremez. [16]

Birçok Şii ve Ehlisünnet aliminin yanı sıra, Sofiler de buna karşılık ölülerin Berzah aleminde yaşantı sürdüklerine inanmaktadır. Bu konu hakkında birçok ayet-i kerime bulunmaktadır. [17]

Onlar bu ayet-i kerimede (Fatır / 22) kâfirlerin, kabirdeki hidayet kabiliyetine sahip cesetlere benzetildiğine inanmaktalar: Ölülerin hidayet olmalarının kendilerine faydası olmadığı gibi, ölüler hidayet kabiliyetine de sahip değillerdir ve Allah Resulü’nün (s.a.a) sözlerinin de kâfirler için bir faydası yoktur. [18]

Meşhur Ayetler

يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاء إِلَى اللَّهِ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Ey insanlar, siz Allah'a karşı yoksulsunuz ve Allah ise, odur müstağnî ve hamde lâyık. (Fatır / 15)

Bu ayet-i kerime birçok arif [19] ve filozofun dikkatini çekmiştir. Bir grup filozof, "Vacibu’l Vücud"un ispatı için kullanılan "Bürhan-ı İmkân" ve "Vücub"a işaret ettiğine inanmaktadır. [20]

Bu ayet-i kerimenin açıklamasında şöyle beyan edilmiştir: Varlık âleminde "Kaim Bizzat" ve hakiki manada ihtiyaçsız olan bir tek şey vardır ve o da Allah’tır. Tüm insanlar ve hatta tüm varlıkların hepsi muhtaçtır ve O müstakil olan varlığa bağlıdır. O varlık bir an bile irtibatını kesecek olsa, tüm varlıklar yok oluverir. [21]

Dosya:Nesih Hattıyla Yazılmış Fatır Suresi 18. Ayet.jpg
Nesih Hattıyla Yazılmış Fatır Suresi 18. ayet

وَ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى

Ve hiçbir suçlu, bir başkasının yükünü yüklenmez (Fatır / 15)

Bu ayet-i kerime, İlahi adaleti anlatmaya çalışmakta ve devamında yeniden diriliş gününde cezaların ne kadar şiddetli ve çetin olduğunu anlatmaktadır. İşte sırf bu yüzden hiç kimse bir başkasına karşı son derece büyük bir alaka ve sevgisi olmasına rağmen, bir başkasının günahını yüklenmeye hazır olmayacaktır. [22]

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء

Allah'tan, ancak kullarının bilgili olanları korkar (Fatır / 28)

"Haşyet" tazim ile birlikte ‘‘korku’’ manasına gelmektedir. [23] Bu ayet-i kerimenin tefsirinde İmam Seccad’dan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: "İlim ve amel, iki samimi dost gibidir. Allah’ı tanıyan ondan korkar. İşte bu korku onu amel etmeye ve Allah’a itaat etmeye zorlar." İlim sahipleri ve takipçileri, Allah’ı iyiden iyiye tanımışlardır. Onun için amel ederler ve ona âşıktırlar. Öyle ki Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء

[24] Yine aynı şekilde tefsir kitaplarında ve rivayetlerde «العلماء» ‘‘bilgili olanlar’’dan maksat, İmam Ali’dir (a.s) denilmiştir. [25]

Fazilet ve Özellikleri

"Mecmau’l Beyan" tefsirinde Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: "Her kim Fatır Suresi'ni okursa, kıyamet gününde cennet kapılarından üç kapı yüzüne açılır ve istediği kapıdan cennete girer." [26] "Nuru’s-Sakaleyn" tefsirinde İmam Sadık’tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: "Her kim Sebe ve Fatır Surelerini gece okursa, Allah onu korur ve destekler; her kim gündüz okursa, ona bir rahatsızlık ulaşmaz. Allah-u Teâlâ ona şimdiye dek kalbinden geçirmediği ve arzu etmediği dünya ve ahiret hayrını da verir." [27]

Ahkâm Ayetleri

Ayet Numarası Ayet Bab Konu
12 İki deniz birbirine eşit olmaz... Bununla beraber her birinden taze et (balık) yersiniz... Yiyecek ve İçecekler Balık yemenin helal oluşu


Önceki Sure
Sebe Suresi
Fatır Suresi Sonraki Sure
Yasin Suresi

Dış Bağlantılar

Kaynakça

  1. Ali Babayi, Bergozide-i Tefsir-i Numune, 1382 h.ş, c 4, s 55.
  2. Tabersi, Mecmau’l Beyan, 1372 h.ş, c 8, s 625.
  3. Daha ayrıntılı açıklama için Bkz: Tercüme, açıklama ve lügatname Bahauddin Hurremşahi, s. 434.
  4. Marifet, Mukaddime-i ber Ulum-i Kur’an, 1388 h.ş, c 1, s 188.
  5. Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, 1377 h.ş, c 2, s 1247.
  6. Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, s. 1247.
  7. Hameger, Muhammed, Kur’an sureleri, Nuru’s-Sakaleyn Kur’an ve İtret Kültür merkezi, birinci baskı, Kum, Neşri Nuşera, ş. 1392.
  8. Tabersi, Mecmau’l Beyan, 1372 h.ş, c 8, s 628.
  9. Mekarim Şirazi, Tafsir-i Numune, c 15, s 185.
  10. Semûd'a ise doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü, hidâyetten üstün görüp sevdiler
  11. Behrani, el- Burhan, Tercüme, c 7, s 577.
  12. Allame Tabatabai, Tercüme-i Tefsir-i el-Mizan, 1374 h.ş, c 1, s 70 ve 71; c 11, s 481-483. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, 1380 h.ş, c 1, 151 ve 152.
  13. Fatır / 10
  14. Bkz: Behrani, el-Burhan, Tercüme, c 7, s 578.
  15. Kuleyni, el-Kâfi, 1407 h.k, c 1, s 430, hadis 85.
  16. Cerisi, Silsiletu Fetavai’l Ulema el-Beledu-l Haram, 1432 h.k, s 456; Fetava’l locne, 1424 h.k, s 314.
  17. Emin, Seyyid Mehdi, Merg ve Berzah ez Didgah-ı Kur’an ve Hadis, Astan-ı Kuds-i Razavi, Şirket-i Beh Neşr, 1389 h.ş.
  18. Kavi Dest, Mesele-i Tevessül be Emvat ba Nigah-ı be Aye-i 22 Sure-i Mübareke-i Fatır, 1392 h.ş, 158-164; Muslihi, Sema-i Mevti ve Rabıta-i an ba Tevessül be Ervah-ı Evliya-i İlahi, 1392 h.ş, s 117 ve 118.
  19. Bkz: Emin, Mahzenu’l İrfan, c 10, s 342.
  20. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c 18, s 222.
  21. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c 18, s 220.
  22. Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune, c 18, s 225.
  23. Ragıb İsfahani, Müfredat, Mekarim Şirazi’nin yazarı olduğu "Tefsir-i Numune" kitabından naklen, c 18, s 247.
  24. Arusi Hüveyzi, Tefsir-i Nuru’s-Sakaleyn, c 4, s 359.
  25. Bkz: Behrani, el-Burhan, c 4, s 545.
  26. Tabersi, Mecmau’l Beyan, c 8, s 624.
  27. Arusi, Hüveyzi, Tefsir-i Nuru’s-Sakaleyn, 1415 h.k, c 4, s 345.
  1. لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
  2. «عَنْ أَبِی عَبْدِ اللَّهِ ع فِی قَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَ جَلَّ "إِلَیهِ یصْعَدُ الْکلِمُ الطَّیبُ وَ الْعَمَلُ الصَّالِحُ یرْفَعُهُ": وَلَایتُنَا أَهْلَ الْبَیتِ وَ أَهْوَی بِیدِهِ إِلَی صَدْرِهِ فَمَنْ لَمْ یتَوَلَّنَا لَمْ یرْفَعِ اللَّهُ لَهُ عَمَلا»

Bibliyografi

  • Kur’an-ı Kerim, tercüme: Muhammed Mehdi Fuladvend, Tahran, Daru’l Kur’ani’l Kerim, 1418 h.k./ 1376 m.
  • Daneşname-i Kur’an ve Kur’an Pejuhi, c. 2, Bahaddin Hürremşahi’nin katkılarıyla, Tahran, Dustan, Nahid, 1377 h.ş.
  • Emin İsfahani, Seyyide Nüsret, Mahzenu’l İrfan der Tefsiri’l Kur’an, Tahran, Nehzet-i Zenan-ı Müslüman, 1361 h.ş.
  • Behrani, Seyyid Haşim, el-Burhan, Tahkik: Kısmu'd-Dirasati'l İslamiye Müessesetu’l Bi’se, Kum, Tahran, Bonyad-ı Bi’set, 1416 h.k.
  • Behrani, Seyyid Haşim, el-Burhan, Tercüme: Rıza Nazımiyan, Ali Genciyan ve Sadık Hurşa, Tahran, Kitab-ı Subh, Nihad-ı Kitaphanehayi Umumiyi Keşver, 1388 h.ş.
  • Cerisi, Halid b. Abdurrahman, Silsiletu Fetavai’l Ülema el-Beledu’l Heram, Kısmu’l Akide, Babu’s-Samin, Riyad, Mektebetu Melik Fahd el-Vataniye, on birinci baskı, 1432 h.k.
  • Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Tercüme: Seyyid Muhammed Bakır Musavi Hemdani, Kum, Defter-i İntişarat-ı İslami Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum, c 5, 1374 h.ş.
  • Tabersi, Fadıl b. Hasan, Mecmeu'l Mecmau’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, Haşim Resuli ve Fadlullah Yazdi Tabatabai’nin katkılarıyla, Tahran, Nasır Hüsrev, üçüncü baskı, 1372 h.ş.
  • Arusi Hüveyzi, Abd Ali b. Cuma, Tefsir-i Nuru’s-Sakaleyn, Tahkik: Seyyid Haşim Resuli Mahallati, Kum, İntişarat-ı İsmailiyan, c 4, 1415 h.k.
  • Ali Babayi, Ahmet, Bergozide-i Tefsir-i Numune, Tahran, Daru’l Kutubi’l İslamiye, c 13, 1382 h.ş.
  • Kavi Dest, Kerime, Mesele-i Tevessül be Emvat ba Nigah-i be Aye-i 22 Sure-i Mübareke-i Fatır, Sirac-i Munir, üçüncü yıl, Bahar, 1392, sayı 9.
  • Kuleyni Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, Muhakkik: Ali Ekber Gaffari ve Muhammed Ahundi, Tahran, Daru’l Kutubi’l İslamiye, c 4, 1407 h.k.
  • Fetava’l locneti’l Daimeti Li’l Buhusi’l İlmiyeti ve’l İfta, Muhakkik: Ahmet b. Abdurrezzak ed-Duveyş, Daru’l Müeyyid Li’n-Neşr ve’t-Tevzi, Riyad, 1424 h.k.
  • Marifet, Muhammed Hadi, Mukaddime-i ber Ulum-u Kur’an: Tercüme-i et-Temhid fi Ulum-i Kur’an, Cevad İrevani, Kum, İntişarat-ı et-Temhid, 1388 h.ş.
  • Muslihi, Sadık, Sema-i Mevti ve Rabita-i an ba Tevessül be Ervah-ı Evliya-i İlahi, Sirac-ı Munir, 1392 h.ş, üçüncü yıl, sayı 9.
  • Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, Tahran, Daru’l Kutubi’l İslamiye, c 1, 1380 h.ş.