İmam Hüseyin’in Aşura Günü Konuşması

Öncelik: c, kalite: c
linksiz
kategorisiz
navbox'siz
yönlendirmesiz
wikishia sitesinden

İmam Hüseyin’in Aşura günü yaptığı konuşma (Arapça: خطبة الإمام الحسين (ع) في يوم عاشوراء), İmam Hüseyin’in Aşura günü Ömer bin Sa’d ve ordusu karşısında yaptığı konuşmadır. İmam Hüseyin (a.s) bu hutbesinde kendisini tanıttıktan sonra, Kufelilerin davetlerini Irak’a geliş nedeni olarak göstermiş ve karşısındaki cephede yer alan bazılarının da mektup yazanlar arasında olduğunu belirtmiştir. İmam Hüseyin (a.s) bu hutbesinde Yezid’e asla biat etmeyeceğini de belirtmiştir.

Kaynaklardaki Hutbe

Bu hutbe Şii ve Sünni kaynaklarında nakledilmiştir. Şia kaynaklarından el-İrşad[1], İ’lamu’l-Vera[2] ve ed-Durru’n-Nazim Şami[3] kitaplarına değinilebilir. Luhuf[4] kitabında ve İbn Nema’nın “Mesiru’l-Ahzan”[5] kitaplarında da değişikliklerle bu hutbe göze çarpmaktadır. Ehlisünnetten Taberi[6], İbn Esir[7] ve İbn Cevzi[8] gibi tarihçiler kendi kitaplarında bu hutbeyi rivayet etmişlerdir.

خطبة الإمام الحسين (ع) في يوم عاشوراء


یا أَهْلَ الْعِرَاقِ وَ جُلُّهُمْ یسْمَعُونَ

فَقَالَ أَیهَا النَّاسُ اسْمَعُوا قَوْلِی وَ لَاتَعْجَلُوا حَتَّی أَعِظَکمْ بِمَا یحِقُّ لَکمْ عَلَی وَ حَتَّی أُعْذِرَ إِلَیکمْ فَإِنْ أَعْطَیتُمُونِی النَّصَفَ کنْتُمْ بِذَلِک أَسْعَدَ وَ إِنْ لَمْ تُعْطُونِی النَّصَفَ مِنْ أَنْفُسِکمْ فَأَجْمِعُوا رَأْیکمْ ثُمَّ لا یکنْ أَمْرُکمْ عَلَیکمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَی وَ لاتُنْظِرُونِ إِنَّ وَلِیی اللَّهُ الَّذِی نَزَّلَ الْکتابَ وَ هُوَ یتَوَلَّی الصَّالِحِینَ

فلمّا سمع أخواته کلامه هذا صحن و بکین، و بکی بناته [و] ارتفعت أصواتهن، فأرسل إلیهن أخاه العباس بن علی و علیا ابنه و قال لهما: سکتاهن فلعمری لیکثرن بکاؤهن ثُمَّ حَمِدَ اللَّهَ وَ أَثْنَی عَلَیهِ وَ ذَکرَ الله بِمَا هُوَ أَهْلُهُ وَ صَلَّی عَلَی النَّبِیصوَ عَلَی مَلَائِکةِ اللَّهِ وَ أَنْبِیائِهِ فَلَمْ یسْمَعْ مُتَکلِّمٌ قَطُّ قَبْلَهُ وَ لَا بَعْدَهُ أَبْلَغُ فِی مَنْطِقٍ مِنْهُ

ثُمَّ قَالَ: أَمَّا بَعْدُ فَانْسُبُونِی فَانْظُرُوا مَنْ أَنَا ثُمَّ ارْجِعُوا إِلَی أَنْفُسِکمْ وَ عَاتِبُوهَا فَانْظُرُوا هَلْ یصْلُحُ لَکمْ قَتْلِی وَ انْتِهَاک حُرْمَتِی

أَلَسْتُ ابْنَ بِنْتِ نَبِیکمْ وَ ابْنَ وَصِیهِ وَ ابْنِ عَمِّهِ وَ أَوَّلِ الْمُؤْمِنِینَ الْمُصَدِّقِ لِرَسُولِ اللَّهِ بِمَا جَاءَ بِهِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ

أَوَلَیسَ حَمْزَةُ سَیدُ الشُّهَدَاءِ عَمِّی أَ وَ لَیسَ جَعْفَرٌ الطَّیارُ فِی الْجَنَّةِ بِجِنَاحَینِ عَمِّی

أَوَلَمْ یبْلُغْکمْ مَا قَالَ رَسُولُ الله لِی وَ لِأَخِی هَذَانِ سَیدَا شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ

فَإِنْ صَدَّقْتُمُونِی بِمَا أَقُولُ وَ هُوَ الْحَقُّ وَ اللَّهِ مَا تَعَمَّدْتُ کذِباً مُنْذُ عَلِمْتُ أَنَّ اللَّهَ یمْقُتُ عَلَیهِ أَهْلَهُ

وَ إِنْ کذَّبْتُمُونِی فَإِنَّ فِیکمْ مَنْ لَوْ سَأَلْتُمُوهُ عَنْ ذَلِک أَخْبَرَکمْ سَلُوا جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الْأَنْصَارِی وَ أَبَا سَعِیدٍ الْخُدْرِی وَ سَهْلَ بْنَ سَعْدٍ السَّاعِدِی وَ زَیدَ بْنَ أَرْقَمَ وَ أَنَسَ بْنَ مَالِک یخْبِرُوکمْ أَنَّهُمْ سَمِعُوا هَذِهِ الْمَقَالَةَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِصلِی وَ لِأَخِی

أَمَا فِی هَذَا حَاجِزٌ لَکمْ عَنْ سَفْک دَمِی

فَقَالَ لَهُ شِمْرُ بْنُ ذِی الْجَوْشَنِ هُوَ یعْبُدُ اللَّهَ عَلی حَرْفٍ إِنْ کانَ یدْرِی مَا تَقَوَّلَ

فَقَالَ لَهُ حَبِیبُ بْنُ مُظَاهِرٍ وَ اللَّهِ إِنِّی لَأَرَاک تَعْبُدُ اللَّهَ عَلَی سَبْعِینَ حَرْفاً وَ أَنَا أَشْهَدُ أَنَّک صَادِقٌ مَا تَدْرِی مَا یقُولُ قَدْ طَبَعَ اللَّهُ عَلَی قَلْبِک

ثُمَّ قَالَ لَهُمُ الْحُسَینُ(ع) فَإِنْ کنْتُمْ فِی شَک مِنْ هَذَا أَ فَتَشُکونَ أَنِّی ابْنُ بِنْتِ نَبِیکمْ فَوَ اللَّهِ مَا بَینَ الْمَشْرِقِ وَ الْمَغْرِبِ ابْنُ بِنْتِ نَبِی غَیرِی فِیکمْ وَ لَا فِی غَیرِکمْ وَیحَکمْ أَ تَطْلُبُونِّی بِقَتِیلٍ مِنْکمْ قَتَلْتُهُ أَوْ مَالٍ لَکمُ اسْتَهْلَکتُهُ أَوْ بِقِصَاصِ جِرَاحَةٍ فَأَخَذُوا لَا یکلِّمُونَهُ

فَنَادَی یا شَبَثَ بْنَ رِبْعِی یا حَجَّارَ بْنَ أَبْجَرَ یا قَیسَ بْنَ الْأَشْعَثِ یا یزِیدَ بْنَ الْحَارِثِ أَ لَمْ تَکتُبُوا إِلَی أَنْ قَدْ أَینَعَتِ الثِّمَارُ وَ اخْضَرَّ الْجَنَابُ وَ إِنَّمَا تَقْدَمُ عَلَی جُنْدٍ لَک مُجَنَّدٍ

قالوا له: لم نفعل

فَقَالَ لَهُ قَیسُ بْنُ الْأَشْعَثِ مَا نَدْرِی مَا تَقُولُ وَ لَکنِ انْزِلْ عَلَی حُکمِ بَنِی عَمِّک فَإِنَّهُمْ لَمْ یرُوک إِلَّا مَا تُحِبُّ

فقال الحسین(ع): أنت أخو أخیک [محمد بن الاشعث] أ ترید ان یطلبک بنو هاشم بأکثر من دم مسلم بن عقیل؟ لَا وَ اللَّهِ لَا أُعْطِیکمْ بِیدِی إِعْطَاءَ الذَّلِیلِ وَ لَا أَفِرُّ فِرَارَ الْعَبِیدِ ثُمَّ نَادَی یا عِبَادَ اللَّهِ إِنِّی عُذْتُ بِرَبِّی وَ رَبِّکمْ أَنْ تَرْجُمُونِ أَعُوذُ بِرَبِّی وَ رَبِّکمْ مِنْ کلِّ مُتَکبِّرٍ لا یؤْمِنُ بِیوْمِ الْحِسابِ
ارشاد،ج‌۲، ص: ۹۸

Hutbenin Metni

Birinci Bölüm: Konuşma Talebi

“Ey İnsanlar! Beni dinleyin; sizlere karşı üzerime düşen vazifem olan öğüt ve nasihatimi dinlemedikçe ve bu bölgeye gelmemin sebebini öğrenmedikçe savaş ve kan dökme hususunda acele etmeyin. Eğer delilimi kabul edip, sözümü tasdik eder de bana hak verirseniz saadet yolunu bulmuş olursunuz ve savaş için de hiç bir sebep kalmaz. Eğer delilimi kabul etmez, insaf ve adaletle bana davranmazsanız yaptığınız işin daha sonra gam ve üzüntünüze sebep olmaması için dostlarınızı bir araya toplayıp düşünüp taşının ve sonra hakkımda aldığınız kararı uygulayın. Şüphesiz benim yardımcım Kur’an’ı indiren Allah’tır, salih kulların yardımcısı O’dur.”

Harem Ehlinin Gözyaşları

İmam Hüseyin’in sözleri buraya varınca, İmamın sözlerini duyan bazı kadın ve çocukların ağlama ve ağıtları yükseldi. Bunun üzerine İmam Hüseyin (a.s) sözlerini keserek Hz. Ebu’l-Fazl (a.s) ve Hz. Ali Ekber’e (a.s): “Gidin kadınları susturun, Allah’a andolsun ki daha çok gözyaşı onları bekliyor”, diye emretti.[9]

İkinci Bölüm: Kendini Tanıtması

“Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, hürmetimi gözetmemeniz size caiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim? Ben, herkesten önce Allah’a iman eden ve Peygamber’in risaletini (peygamberliğini) tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyidu’ş-Şüheda Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar amcam değil midir?”

Hz. Resulullah’ın Hadisini Uyarlaması

“Peygamber’in (s.a.a) benim ve kardeşim hakkındaki: “Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir” sözünü hiç duymadınız mı? Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler bir gerçektir ve en küçük bir aykırılık yoktur. Allah’a andolsun ki, Allah Teâla’nın yalancıya gazab ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylemiş değilim.”

Kendi Makamı İçin Tanık Göstermesi

“Eğer beni yalanlarsanız şimdi Müslümanların arasında Peygamber’in ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlara soracak olursanız size söylerler. Cabir bin Abdullah Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl bin Sa’d Saidi, Zeyd bin Erkam ve Enes b. Malik’e sorun, öğrenin; şüphesiz onların hepsi, Resulullah’ın benim ve kardeşimin (Hasan’ın) hakkında buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler sizi, beni öldürmenizden ve kanımı dökmekten alıkoymuyor mu?”

Şimr bin Zilcevşen’in Konuşması

Bu sırada, İmam Hüseyin’in (s.a) sözlerinin ordunun moralini bozabileceği ve ona karşı savaşa yanaşmayacaklarını düşünerek devreye giren Şimr bin Zilcevşen, İmam Hüseyin’in sözünü kesti ve çok yüksek sesle bağırarak şöyle dedi: “O kalbiyle değil de diliyle Allah'a ibadet ediyor, ne söylediğini bilmiyor.”

Habib İbn Mezahir’in Yanıtı

Habib İbn Mezahir, Şimr’e şöyle yanıt verdi: “Allah’a andolsun ki sen Allah’a yetmiş kelime ile tapıyorsun. Ve ben senin, onun (Hz. Hüseyin’in) ne dediğini anlamadığına tanıklık ediyorum. Çünkü Allah, senin kalbini mühürlemiş ve damgalamıştır.”

Kendini Tanıtmaya Devam Ediyor

“Ben ve kardeşim hakkında Peygamber'in buyurduğu bu sözde şüpheniz varsa benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumdan da mı şüphe ediyorsunuz? Allah’a andolsun ki, doğu ve batı arasında (bütün dünyada), sizin ve dışınızdakiler arasında da Resulullah’ın benden başka torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal ya da (size vurduğum) bir yara karşılığında mı beni cezalandırmak istiyorsunuz?”

Üçüncü Bölüm: Kufelilerin Mektupları

İmam Hüseyin’in (a.s) sözü bu noktaya varınca Kufe ordusu tam bir sessizlik içerisinde idi ve onlardan bir tepki ve cevap müşahede edilmiyordu. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) Ömer İbn Sa’d ordusu içinde bulunan ve kendisine davet mektubu gönderen tanınmış kişilere hitaben şöyle buyurdu:

“Ey Şebes bin Rib’i, ey Haccar bin Ebcer İcli, ey Kays bin Eş’as ve ey Yezid bin Haris! “Meyvelerimiz yetişmiş, bağ ve bahçelerimiz yeşermiştir ve Kufe’de senin emrinde olacak donanmış bir ordu da hazırdır” diye mektup yazan siz değil miydiniz?! Söz ve ahdinizi unuttunuz mu?”

İmam Hüseyin’in (a.s) sözleri karşısında inkârdan başka bir şeyleri olmayan bu kişiler şöyle dediler: “Biz böyle bir şey yazmadık” diye İmam’ın sözlerini inkâr ettiler.

İmam Hüseyin (a.s) onların inkârları ile yüz yüze kalınca şaşkınlık ve hayret içinde şöyle buyurdu: “Subhanallah! Hayır! Vallahi siz böyle yazdınız. Nasıl inkar edebilirsiniz?! Allah’a andolsun ki sizler bana davet mektupları yazdınız.”

İmam Hüseyin (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Şu anda da burada bulunmamdan rahatsız oluyorsanız, bırakın yeryüzünde güvenli bir yere gideyim.”

Dördüncü Bölüm: Hüccetin Tamamlanması

Bu arada Kays bin Eş’as yüksek bir sesle: “Biz senin ne dediğini bilmiyoruz. Niçin amcan oğlu Yezid’e biat etmiyorsun? Biat ettiğin takdirde sana karşı istediğin gibi davranılacak ve sana en ufak bir zarar gelmeyecektir.” dedi.

İmam Hüseyin (a.s) ona cevaben şöyle buyurdu:

“Ey Kays! Sen de kardeşin (Muhammed bin Eş’as) gibisin. Haşimoğulları’nın Müslüm ibn Akil’in kanından başka bir kan mı senden istemelerinden korkuyorsun? Hayır, Allah’a andolsun ki, aşağılık insanlar gibi size elimi vermeyeceğim ve köleler gibi de kaçmayacağım.” Daha sonra Firavun ileri gelenlerinin Hz. Musa karşısındaki inatçılıklarını anlatan şu ayeti kerimeyi okudu: “Ey Allah’ın kulları! “Ben, beni taşlamanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a sığındım.”[10] Kendisini beğenmiş ve kıyamet gününe iman etmeyen her tekebbürlü insandan, benim ve sizin rabbiniz olan Allah’a sığınırım.”

İmam sözlerini burada bitirerek devesini yatırdı.

Kaynakça

  1. İrşad, c. 2, s. 96.
  2. İ’lamu’l-Vera, en-Nas, s. 241.
  3. Ed-Durru’n-Nazim fi Menakibi’l-Eimmeti’l-Lehamim, s. 552.
  4. El-Luhuf, s. 96.
  5. Mesiru’l-Ahzan, s. 54.
  6. Tarihi Taberi, c. 5, s. 425.
  7. El-Kamil, c. 4, s. 61.
  8. El-Muntazim, c. 5, s. 339.
  9. Vakatu’t-Taf, s. 206.
  10. Duhan, 20.

Bibliyografi

  • İbn Esir, el-Kamil fi Tarih, Beyrut, daru sadır, Beyrut, 1385.
  • İbn Cevzi, el-Muntazim fi tarihi’l-Umem ve Muluk, tahkik, Muhammed Abdulkadir Ata ve Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, birinci baskı, 1412.
  • İbn Tavus, Luhuf ale Katli’t-Tufuf, tercüme, Fahri Zencani, Cihan, Tahran, birinci baskı, 1348.
  • İbn Nema Hilli, Cafer bin Muhammed, Mesiru’l-Ahzan, Medrese İmam Hadi, Kum, üçüncü baskı, 1406.
  • Şeyh Müfid, el-İrşad fi Marifet Hucecullah Ale’l-İbad, Kongre Şeyh Mufid, Kum, birinci baskı, 1413.
  • Şami, Yusuf bin Hatem, ed-Durru’n-Nazim fi Menakibi’l-Eimmeti’l-Lahamim, Camia Müderrisin, birinci baskı, Kum, 1420.
  • Tabersi, İ’lamu’l-Vera bi’-İ’lami’l-Huda, İslamiye, Tahran, üçüncü baskı, k. 1390.
  • Taberi, Tarihu’l-Umem ve’l-Muluk, tahkik: Muhammed Ebu’l-Fazl İbrahim, Beyrut, Daru turas, ikinci baskı, 1387.